Artık bu son saatlerini yaşamakta olduğum Erasmus maceram bitmek üzere. On ay boyunca tatlısıyla ve pek tanışamadığım acısıyla geçirdiği...
Erasmus hayatımın bitmesinden bahsediyordum. Erasmus günlüğü konusunda tecrübelerimi pek paylaşamadım. Biliyorum o konuda çok kötü bir günlük tuttum. Yazmam gereken onca şeyi erteledim. Ancak hepsine tek tek dönüp tekrar bakacağım çünkü bu erasmus hayatımı kafamda tekrar canlandırmak benim için büyük bir zevk olacak. Şu anda o kadar hüzünlüyüm ki bu İsveç'teki öğrencilik hayatımın bittiğine, son bir haftadır sanki gözümle gördüğüm heryer sadece birer rüya, konuştuğum sene başından beri arkadaşlıklarını paylaştığım insanlar birer yabancı... Herşey bir rüyadan ibaret gibi. Bitti bitmesine ama şu yanda gördüğünüz odaya on ay önce giren insanla bugün (11 Haz - 06:45) bir iki saat sonra tekrar geri dönmemek üzere kapıya kilit vuracak olan insan asla aynı olamaz. Zamanında "dönüm noktası" başlıklı bir yazı yazmışım bazı kafamdaki karmaşıklıklardan bahsetmişim o zamanlar. Dönüp okuduğumda bazı düşüncelerimde değişikliğin olduğunu kolayca görebiliyorum. Konuyla ilgili yorumlarda da zaten bu değişimden bahsettim orada. Yine konuyu dağıttım kendi kendime.
Yine dönelim Erasmusa. Erasmus hakkında neler yaşadığımı dillendiremediğimi dile getirmişim daha ilk girdimde, yani blogumun ilk ve ilk yazısında: İsveç -Erasmus. Aslında hiç de azımsanmayacak kadar girdilerim olmuş blogumda şöyle baktığımda. İlk geldiğim günlerde neler yaşadığımı anlattığım ve hala devamını getirmediğim "ilk anılar" yazım var ilk İsveç'te Erasmus günlüğü yazım olarak. Sonrasında İsveç'in eğitim sisteminden sıkılıp da yakınan ve aynı zamanda gıpta ile bakan bir yazım var; "eğitim sistemi sendromu". Yine aralara bazı yazılar serpiştirmişim aynı şekilde erasmus hakkında hala neden yazılar yazmadığıma dair. Kendime kızmışım haklıca, neden yazmıyorum ki bu kadar güzel anılarımı diye: Yazmak çok güzel ama...
Bu Erasmus öğrenciliğimin birinci dönemi bitimine doğru Türkiye'ye dönmeye karar vermiştim bir aralar. Blogumda geri döneciğime kesinlikle karar verdiğimi söylediğim bir yazım var. Sonrasında aynı yazıyı tam üç kere düzenlemişim ve sonunda ikinci döneme de İsveç'te devam kararı almışım. Bu kararı alırken de gerçekçi bir tavır takınmışım. Gerçekten geri dönmüş olsaydım kendimden nefret ederdim. Şöyle bir göz atmak isterseniz o yazıya işte burada: "dönüyorum...mu?" Yazının ilk başlığı "dönüyorum" idi sonrasında "dönüyorum...mu?" ya çevirdiğimi hatırlıyorum.
Kasım ayı civarlarında da bir kısa film çekmiştik Eda arkadaşımın projesi için. O konuya da değinmişim maşallah. Kendimden beklemediğim hareketler bunlar. Galiba blog tutmanın en güzel yanlarından bir tanesi bu olsa gerek. Dönüp geriye baktığınızda kendi düşüncelerinizin nasıl değiştiğini ve aynı zamanda ne gibi ruh hallerinden geçtiğinizi ayrıca ne gibi çılgınlıklar yaptığınızı bir zaman sonra görmek çok güzel bir his benim için: Bir Kısa Film: Jabberwocky
Ayrıca bu Erasmus eğitimim boyunca birçok film izledim ve aynı zamanda inceledim. Tabi bunu zevk için yapmadım. Buradaki İngiliz Edebiyatı hocamız artık filmlerin de birer edebiyatın parçası olduğunu söyledi bizlere. O nedenle edebiyat derslerimizde birçok film izledik ve kitaplarını okuduk aynı zamanda birçok karşılaştırma ve analiz yapma gibi çalışmalarda bulunduk. Filmler üzerine en az dört ya da beş adet essayim bulunduğunu sanıyorum. Bundan dolayı olsa gerek film izlemekten bıkkınlık gelmiş bazı zamanlarda bana ve onu da dillendirmişim internet günlüğümde: "film izlemek işkence olabilir mi"
Hala dün gibi hatırladığım başka bir tecrübem de var yüzümü kızartan. Advent döneminde eski püskü noel baba kıyafetleri ile çocuklara şekercikler dağıtan yaşlı amcaları dilenci sanmam gerçekten çok kötü bir durumdu benim için. Zaten kendimden utandığımı dillendirmeye çalıştığım diğer bir yazım da burada: "birinci advent ve ben: Trajikomik bir an"
İsveç'te, dünyanın ve avrupanın belli belirsin birçok ülkesinden arkadaşlarım ile doğum günümü kutlamışım. O zamanlar gerçekten çok sevinçliymişim, hatırlandığımdan dolayı ve bir o kadar kutlama aldığımdan dolayı. O duygularımı da paylaştığım yazımı sizlere sunmadan edemeyeceğim: "Bugün benim doğum günüm"
Hemen sonrasında da sıkışık ders programı arasında nasıl keyfimizi sürdüğümüzden ve hangi yollarla stresten uzak bir öğrencilik hayatı yaşamaya çalıştığımdan bahsetmişim İsveç'teki Erasmus hayatım boyunca. Hepiniz bilir insanın yapacak önemli birşeyi varsa her zaman aklındadır, ve o akıldayken birçok delice başka fikirler gelir insana. Bizim de öyle bir deneyimimiz olmuş hemen dökmüşüm günlüğüme detayları: "karlı bir havada, ödevlerden ve stresten uzak"
Neler yaşamışım neler Erasmus boyunca. Demek ki yaşamış olduğum herşeyi keşke dökebilseymişim bu sayfalara mükemmel bir erasmus romanı olurmuş. Bu işin içinde aşklar meşkler herşey olurdu tabi ki de. Ancak O konular kişisel meseleler girmeyelim biz en iyisi. İsveç'te ailemizden, yakınlarımızdan uzak bir Kurban bayramı geçirmişiz. Onu da tatil yaparak değil, sıkı sıkı ders çalışarak geçirmişiz güzelim Erasmus dönemimizde. O konuda da hüzünlerimi dile getirmişim farklı bir yazımda. O yazıya da buradan buyrun: "Kurban Bayramınız Mübarek Olsun"
Yine Kurban bayramı dönemi Türkiye'deki arkadaşlarım tatilin tadını çıkartırken sanırım çılgınlık gelmiş tekrar yazmışım birşeyler, karalamışım dertlerimi. Vay anasını ne çok şey yazmışım. Gerçekten dönüp bakmak çok zevk veriyor insana. Herkesin tatil yaptığı dönemde ders çalışmaktan yakındığım yazım: "Çalışmaya devam bayram seyran demeden"
Vee dönem tatili. Türkiye'ye kesin dönüş iptal edilince elimde kalan bileti nasıl değerlendirdiğimi dillendirdiğim bir yazım var. Memleket özlemi de çekmişim zamanında bu gavur ellerde. Türkiye'ye geri döneceğimi duyunca içim kıpır kıpır oluvermiş o zamanlar: "insanın içi kıpır kıpır oluyor... Türkiye diyince"
Sonrasında sanırım, Türkiye tatilinden sonra kafa çok değişmiş olacak ki artık yazmayı kesmişim. Başka konulara değinmeye başlamışım. Sağdan soldan bahsetmeye başlamışım. Ancak son zamanlara doğru yapmış olduğum gezilerden üç beş tane de olsa birşeylerden bahsetmeyi unutmamuşım. Tabii daha bu gezi macelarımı sizlerle paylaşmadım ama paylaşacağım. Neyse, ikinci dönem başlangıcında kalmıştık. O sıralar artık gelecek yıllarda İsveç'e öğrenci olarak gelecek olan arkadaşlara yardımcı olması amacıyla yazılar yazmak istemişim. Hala ikincisini yazmaya başlamadığım şöyle bir yazım var: İsveç'e Giderken Dikkat 1!
Yine erasmusa geri dönmüşüm Nisan ayı içerisinde Erasmus programını konu alan bir film hakkında yazmış olduğum yazım ile. O filmin bir de ikincisi var. Erasmus'tan beş yıl sonra bütün arkadaşlar tekrar toplaşırlar. Film hakkında bir yazı yayınlayacağım, onu da buraya not etmiş olalım. İlk film hakkında: L'auberge espagnole - Bir Erasmus filmi...
Erasmus dönemimin son zamanlarına doğru gelirken artık gezilerim boy göstermiş. Bu sefer interrail sırasında yazmış olduğum İnterrail hakkında ilk izlenimlerim var. O sırada Frankfurt'ta bulunuyormuşum. Daha sonra detayları vereceğimden bahsetmişim ve hemen ardından da interrail'e nasıl hazırlandığıma ve nasıl hazırlanılması gerektiğine dair bir yazımı sizlerle paylaşmışım. Ancak yine önceki yazılarımda olduğu gibi detaylara sonraki yazılarımda ineceğimden bahsetmişim ve böylece Erasmus hayatım boyunca bloguma dökmüş olduğum anılarım bunlardan ibaret olmuş. Yazıma gerçekten duygusal başladım ancak sonrasında ben de farkettim ki biraz reklamvari bir içeriğe sahip olmuş. Ancak böyle birşey yapmaya ihtiyacım vardı, çünkü farketmiş olduğunuz üzere eski adresim olan veyselkelesh.com'u veyselkeles.com olarak değiştirmiş bulunuyorum. Diğer isim ile yine aynı bu sayfama yönlendiriliyorsunuz. Önceden ise tam tersiydi. Bu yazı ile de, geçmişte yazmış olduğum yazıların tekrar indekslenmesini hızlandırmayı planladım. Aynı zamanda da erasmus hayatım boyunca neler yapmışım neler yazmışım onları görme şansına sahip oldum, bence güzel de oldu.
Artık herşeyi ile sonuca varacak olursak, yazımı sabah odamdayken yazmaya başladım ve şu anda havaalanında uçağımı beklerken bitirmek üzereyim. Sabah odamdan ayrılırken hissetmiş olduğum hüznü aynı şekilde arkadaşlarımdan ayrılırken çok daha etkili bir şekilde yaşadım. Aslında oda değildi beni hüzne sokan, o odayı benim için önemli hale getiren arkadaş çevremdi zaten. Benim gittiğime üzüldüklerini görünce insan hem seviniyor hem de hüzünleniyor. Çünkü sizin seven ve onlardan ayrıldığınız için üzülen arkadaşlarınızın olması çok güzel bir duygu. Tabii ki bu mutluluk buruk bir mutluluk, bambaşka bir his. Onlara el sallayarak uzaklaşırken elinizden gelen birşey olmuyor gözyaşlarınızı tutmak için. Akıp gidiveriyor kendi halinde, o aktıkça onlara ne kadar bağlanmış olduğunuzu hissediyorsunuz ve bir o kadar da içinizde bir sevinç yaşıyorsunuz. Artık kendinizi daha güçlü hissediyorsunuz çünkü onları tekrar görmeyi arzuluyor ve bu uğurda herşeyi yapmaya hazır olduğunuzu hissediyorsunuz. Erasmusun bir başka verdiği duygu da bu oldu bana. Artık kesin olarak bazı şeyleri söyleyebiliyorum ve artık kesin olarak koyduğum hedeflerime ulaşabileceğimi biliyorum ya da en azından ulaşamayacağımı bilsem de öyle düşünüyor ve o amaç için çalışıyorum, sonucunda kendimi mutlu etmesini biliyorum. İşte böyle bir erasmus hayatı geçirmişim İsveç'te, ve işte bu şekilde etkilemiş beni burası.
Erasmus bittikten sonra da yardımcı olabilmek babına iki yazı daha paylaştım. Onları da sizlere buradan sunayım:
Ayrıca ilginizi çekebilecek diğer yazılar:
Harçsız Öğrenci Pasaportu Nasıl Alınır
Schengen Vizesi için İşveren Mektubu ve İzin Onayı
İnterrail Nasıl Yapılır ve Nasıl Planlanır
Ücretsiz Fon Müzikleri ve Ses Efektleri İndir
Asteğmen Nasıl Olunur ve Ne Yapmam Gerekir
Askerlik Tecili için Gerekli Belgeler
Sınavsız İkinci Üniversite Kaydı Nasıl Yapılır
İngilizce Öğretiminde Teknoloji ve İnteraktif Oyunlar
Harçsız Öğrenci Pasaportu Nasıl Alınır
Schengen Vizesi için İşveren Mektubu ve İzin Onayı
İnterrail Nasıl Yapılır ve Nasıl Planlanır
Ücretsiz Fon Müzikleri ve Ses Efektleri İndir
Asteğmen Nasıl Olunur ve Ne Yapmam Gerekir
Askerlik Tecili için Gerekli Belgeler
Sınavsız İkinci Üniversite Kaydı Nasıl Yapılır
İngilizce Öğretiminde Teknoloji ve İnteraktif Oyunlar
Merhaba,
YanıtlaSilBloğunuzu tesadüf eseri gördüm internette. Okudukça farkettim ki sizden bir sene önce gitmiş olsam da sizinle İsveç'te aynı üniversiteye gitmiş, aynı şehirde ve aynı yurtta kalmışız:) Britsen B bloktaydı benim odam. Hatta aynı dersleri almış, aynı filmleri izlemişiz:) Sanırım bloğu okudukça ortaya çıkacak başka benzerlikler de var. Mesela aynı hocalardan ders almış olma ihtimali: bizim cultural texts and contexts dersine Fredrik ve diğer 2 bayan hoca giriyordu adlarını şuan hatırlayamadığım. British and American Culture.. diye bir derse giren İrene vardı mesela, Literature and Theory dersine giren Mat vardı. Bunların dışında ben de Lidl ve Ica'dan çıkmazdım ve çarşıdaki ikinci el dükkanı ve H&M'i sık sık ziyaret ederdim.
Şunu merak ediyorum, mesela siz de okuldan şağıya yürürken otelin karşısında sağda bulunan Konyalı amcanın dükkanında mükemmel soslu döner kebaptan yediniz mi? Veya yurdun hemen karşısındaki Venezia'da oturdunuz mu buz gibi ayazda? Benim aklıma hep böyle güzel anılar geliyor Erasmusu düşündükçe, döndüğümde derslerle ilgili problemlerim olmuş olsa da.
Çok self-reflexive bir mail oldu sanırım, rahatsızlık verdiysem kusura bakmayın. Memnun oldum benimle benzer deneyimleri yaşayan bir Erasmus öğrencisiyle tanışmaktan.
Selamlar,
Hatice.
Bu tür ve daha nice deneyimler ve güzel anılarla geri gelmeyen bir erasmus öğrencisi yoktur sanırım :) Hemen hemen yapılanlar, yaşananlar benzer ama anılar ve hissedilenler bambaşka. Erasmus gerçekten unutulmaz birşey.
Sil