Bir yolculuğa çıkmaya hazır mısınız. Ağaç korkutma hikayesi ile başlayan bir zihin yolcuğu bu. Kaybolabilirsiniz. Kendinizi de bulabilirsiniz.
Geçen haftalarda radyoda beni çok etkileyen bir kıssa dinledim. Belki duyanlarınız olmuştur ama duymayanların sayısı daha fazladır diye sanıyorum. Meyve vermeyen ağacı korkuturlarmış meğerse ve işe de yaradığına inanılırmış. Biraz araştırdım ve bana da inandırıcı gelmeye başladı.
Aslına bakarsanız, çiçekle ilgilenenler bilir. Eğer çiçeğe özen gösterirseniz, her gün muhabbet eder bakımını yaparsanız daha çabuk çiçek açar ve daha güzel çiçek açar. Hatta bir araştırma sonucunda her gün karşısında sesli olarak kitap okunan bir bitkinin daha hızlı büyüdüğü gözlemlenmiş. Bu tür şeyler bana tamamen olağanüstü geliyor ve beni alakasız da olsa bazı meseleler hakkında düşüncelere sevk ediyor.
Geçen gün ders sırasında doğal afetler konusunda iken bir anda nasıl olduysa ve konuya nasıl bağladıysam artık, sınıfta bu çiftçi ve ağaç hikayesini anlattım. Dinler dinlemez etkilenmiştim bu hikayeden ancak anılarımı ve duyduğum hikayeleri hatırlayıp tekrar anlatabilmek benim sahip olduğum bir yetenek değil. Basit fıkraları bile hatırlayamam ve aktaramam kimseye. Ancak bu hikaye beni nedense derinden etkilemişti ve nasıl olduysa sınıfta anlatabildim ve öğrencilerimin de etkilendiğini çok rahatlıkla söyleyebilirim.
[post_ads]
Bende bu denli fırtınalar koparan bir diğer konu da bu hikayeyi dinleyip etkilendikten hemen sonrasında okuduğum "öğrencilerinizin gerçekten kitap okumalarını sağlamanın 5 yolu" başlıklı bir yazının beşinci maddesi oldu:
Yukarıdaki alıntıda beni etkileyen olay nasıl kitap okumayı öğretebileceğimiz falan değil. Maddeleri kaleme alan yazarın ne denli adanmışlık içinde olduğu ve bizlerin bu mesajdan neler çıkarabileceği önemli olan. Sizlere basma kalıp "sen yapabilirsin" safsatasını empoze etmeye çalışmıyorum ve çıkarılması gereken mesajın o olmadığını üstüne basarak söylüyorum. Bahsetmek istediğim, hissetmenizi istediğim şey biraz geniş. O alıntıdaki benim derinden hissettiğim "o adanmışlık hissi" sizlerde de bir tepkimeye sebep olmuyor mu?
Bir çiftçinin güzel mi güzel meyve veren büyük bir ağacı varmış. Yıllar geçmiş, artık eskisi kadar meyve alamamaya başlamış çiftçimiz. Artık bu işe el atmanın vakti geldi demiş kendi kendine ve hanımının yanına gitmiş. Eşine "hanım bu ağaç artık meyve vermez oldu. Gel seninle şu ağaca bir oyun oynayalım. Ben dedelerimden böyle duydum. Bakalım işe yarayacak mı" demiş ve eklemiş:
"ben hasat dönemi geldiğinde yine az meyve verdiğini görünce elimde balta ile hararetli ve sinirli bir şekilde söylene söylene ağacın üzerine doğru gideceğim. Sen de ben tam baltayı kaldırmış ağaca vuracakken bana 'yapma bey. bu ağaç yılların ağacı. son bir şans daha ver bey. seneye eğer bol meyve vermezse ben de yardım eder birlikte keser odun yaparız, yakarız. N'olur bey kıyma bu güzel ağaca'"
Meyve toplama zamanı gelmiş çatmış ve bakmışlar ki yine az meyve vermiş bizim ağaç. Çiftçi ve hanımı dedikleri gibi oyunu en güzel şekilde oynamışlar ağaç karşısında ve artık tek yapmaları gereken şey bir yıl sonrasını beklemek.
Yine meyve toplama dönemi gelmiş çatmış. Bakmışlar ki ağaç meyve dolu. Sonrasında da ağaç artık o yıla kadar hiç vermediği kadar fazla meyve vermeye başlamış.
[post_ads_2]
Hikayeyi dinlediğim kadarıyla, aklımda kalan kadarıyla üç ekleyip, beş çıkartarak anlattım sizlere. Benimle birlikte, zihnimde kopan fırtınaların esirine teslim olduğunuz için teşekkür ederim sizlere. Değerli yorumlarınız, çıkarımlarınız olursa yorumlar kısmına eklemekten çekinmeyin.
İyi yaşayın. Hür yaşayın. Mutlu yaşayın.
İyi yaşatın. Hür yaşatın. Mutlu yaşatın.
Aslına bakarsanız, çiçekle ilgilenenler bilir. Eğer çiçeğe özen gösterirseniz, her gün muhabbet eder bakımını yaparsanız daha çabuk çiçek açar ve daha güzel çiçek açar. Hatta bir araştırma sonucunda her gün karşısında sesli olarak kitap okunan bir bitkinin daha hızlı büyüdüğü gözlemlenmiş. Bu tür şeyler bana tamamen olağanüstü geliyor ve beni alakasız da olsa bazı meseleler hakkında düşüncelere sevk ediyor.
Geçen gün ders sırasında doğal afetler konusunda iken bir anda nasıl olduysa ve konuya nasıl bağladıysam artık, sınıfta bu çiftçi ve ağaç hikayesini anlattım. Dinler dinlemez etkilenmiştim bu hikayeden ancak anılarımı ve duyduğum hikayeleri hatırlayıp tekrar anlatabilmek benim sahip olduğum bir yetenek değil. Basit fıkraları bile hatırlayamam ve aktaramam kimseye. Ancak bu hikaye beni nedense derinden etkilemişti ve nasıl olduysa sınıfta anlatabildim ve öğrencilerimin de etkilendiğini çok rahatlıkla söyleyebilirim.
[post_ads]
Bende bu denli fırtınalar koparan bir diğer konu da bu hikayeyi dinleyip etkilendikten hemen sonrasında okuduğum "öğrencilerinizin gerçekten kitap okumalarını sağlamanın 5 yolu" başlıklı bir yazının beşinci maddesi oldu:
Be patient and be relentless! (sabırlı ol ve devamlı[aman vermez] ol!): The most valuable realization I’ve had in this decades-long endeavor to help my students learn to love reading is to just keep trying. [...] if we stay connected and keep suggesting new books, talking about books, [...] our students will respond. (Öğrencilerimin kitap okumayı sevmelerine yardımcı olmak için yıllardır verdiğim emek içerisinde edindiğin en değerli farkındalık sadece denemeye devam etmek. Eğer amaca bağlı kalır, yeni kitaplar tavsiye etmeye, kitaplar hakkında konuşmaya devam edersek [...] öğrencilerimiz buna karşılık vermeye başlayacaklardır.)Belki de ağaç hikayesine pek bağlayamam bu konuyu ancak çiçeklerle konuşmanın önemini ağaç hikayesine bağlayabildiğim için, bu madde ile çiçek ve ağaç olaylarını harmanlamam kaçınılmaz oldu. Saçmalıyor da olabilirim. İçimi dökmem gerekiyordu tabii ki. İçimde kopan fırtınaları ve kurduğum zihin bağlantılarını kelimelere dökmek o kadar zor ki gerçekten. Bu yazıyı hakkıyla okuyanlar anlayacaktır ne demek istediğimi. Sizler de içinizde kopan fırtınalardan bu yazının altına alıntılar bırakırsanız sevinirim.
Yukarıdaki alıntıda beni etkileyen olay nasıl kitap okumayı öğretebileceğimiz falan değil. Maddeleri kaleme alan yazarın ne denli adanmışlık içinde olduğu ve bizlerin bu mesajdan neler çıkarabileceği önemli olan. Sizlere basma kalıp "sen yapabilirsin" safsatasını empoze etmeye çalışmıyorum ve çıkarılması gereken mesajın o olmadığını üstüne basarak söylüyorum. Bahsetmek istediğim, hissetmenizi istediğim şey biraz geniş. O alıntıdaki benim derinden hissettiğim "o adanmışlık hissi" sizlerde de bir tepkimeye sebep olmuyor mu?
Çiftçi ve Ağaç
İçimde fırtınalar koparan hikayeye geldik nihayet. (Ağaç korkutmak da ne ola diyerek hemen aşağıya inenler lütfen bu düşünceler fırtınasına yazının en başından başlayarak devam etsin. 😊) Bu fırtına gördüğünüz üzere, beyin fırtınası oldu tamamen. Bu çiftçi ve ağaç masalı, bazı kaynaklara göre Kars bölgesinde çok bilinir ve anlatılırmış sanırım ancak Anadolu'nun çeşitli bölgelerinde de yaygın olduğu bazı kaynaklarda geçmekte:
"ben hasat dönemi geldiğinde yine az meyve verdiğini görünce elimde balta ile hararetli ve sinirli bir şekilde söylene söylene ağacın üzerine doğru gideceğim. Sen de ben tam baltayı kaldırmış ağaca vuracakken bana 'yapma bey. bu ağaç yılların ağacı. son bir şans daha ver bey. seneye eğer bol meyve vermezse ben de yardım eder birlikte keser odun yaparız, yakarız. N'olur bey kıyma bu güzel ağaca'"
Meyve toplama zamanı gelmiş çatmış ve bakmışlar ki yine az meyve vermiş bizim ağaç. Çiftçi ve hanımı dedikleri gibi oyunu en güzel şekilde oynamışlar ağaç karşısında ve artık tek yapmaları gereken şey bir yıl sonrasını beklemek.
Yine meyve toplama dönemi gelmiş çatmış. Bakmışlar ki ağaç meyve dolu. Sonrasında da ağaç artık o yıla kadar hiç vermediği kadar fazla meyve vermeye başlamış.
[post_ads_2]
Hikayeyi dinlediğim kadarıyla, aklımda kalan kadarıyla üç ekleyip, beş çıkartarak anlattım sizlere. Benimle birlikte, zihnimde kopan fırtınaların esirine teslim olduğunuz için teşekkür ederim sizlere. Değerli yorumlarınız, çıkarımlarınız olursa yorumlar kısmına eklemekten çekinmeyin.
İyi yaşayın. Hür yaşayın. Mutlu yaşayın.
İyi yaşatın. Hür yaşatın. Mutlu yaşatın.
Elinize sağlık keyifle okudum
YanıtlaSilTeşekkür ederim. Beğendiyseniz ne mutlu bana.
SilWell post. I like the comment box.
YanıtlaSilAğaca biraz acıdım ama sonra tembellik ettiğini düşündüm. Çünkü kapasitesi varken meyveyi az vermek tembelliktir. İnsan da böyle. Normalde yapmak istemez ama bir tehdit edildi mi dünyayı elinize verir.
YanıtlaSilÇok farklı bir yaklaşım gerçekten. O yönüyle hiç bakmamıştım olaya. Şöyle bir söz vardı "her insan ikaz şırıngasına muhtaçtır" diye. Bir şeyi başarmak için bir kişi istediği kadar başarılı olsun takdir veya ilgi görmez ise ya da destek göremezse, bir süre sonra o verimliliğini kaybedebilir. Bu hikaye ile bambaşka bir konu üzerine de gidilebilirmiş.
SilTeşekkürler değerli yorumunuz için.
Bu olayı ben küçükken ananem ile dedem yapardı erik ağaçları için. Şimdi senin bu yazını okuyunca aklıma çocukluk yıllarım deldi. Teşekkürler yazı için.
YanıtlaSilVay be. Gerçek hikayesini yaşayan birini duymak ilginç. :) Teşekkürler yorumun için dostum.
SilMerhaba yeni keşif ettim.Blogunu çok sevdim.Takip ve izlemeye aldım.Bana da beklerim(tariflimutfak ve sibelinyemekleri)Başarı ve mutlu yıllar dilerim
YanıtlaSilMerhaba hoşgeldiniz :)
Sil